Fehmi Koru*
AK Parti sözcüleri, sonunda, çözüm formülünü buldu: Meclis…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün genel başkanı olduğu AK Parti’nin grup toplantısında, formülü kendi cümleleriyle ifade etti.
Dediği şu: “Yasal değişikliklerin yapılması yeni Anayasa’dan geçmektedir. Bunun çözüm yeri de Meclis’tir. Meclis ülke meselelerine çözüm üretme merciidir.”
Doğru cümleler bunlar.
İktidar cephesi her istediğinde Meclis’ten istediği yasayı geçirebiliyor, çoğunluk bulunursa anayasa da değiştirilebilir…
Yalnız şu andaki sorun başka.
Sorun şu: Anayasa’da ve yasalarda halen var olan hükümler orada dururken, Yargıtay’ın bir dairesi “Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmaz” diyebilir, yerel mahkemeler de Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları uygulamamak için direnebilirler mi?
Ara sıra eski günleri özlediğimi fark ediyorum.
Rahmetli Süleyman Demirel çok partili siyasi hayatımızın büyük bölümüne varlığıyla katkıda bulunmuştur. Onu şimdi hatırlamamın sebebi, göğüs cebinde küçük boyutlu bir anayasayı eksik etmemesi yüzünden…
Ne zaman üzerine gelinse, cebinden onu çıkarır, anayasal hak ve yetkilerini hatırlatırdı.
‘Anayasa’ denildiğinde aklıma gelen bir olay daha var.
Bülent Ecevit’e başbakanlığı sırasında anayasa kitapçığı fırlatılması olayı…
Ekonominin kötüye gittiği bir dönemde meydana gelen olaydan sonra ülkede kriz çıkmış ve zaten sarsılmış olan dengeler bütünüyle bozulmuştu.
Hatırlamakta yarar var.
İktidardaki üç parti -DSP, MHP ve ANAP- ile bazı Fazilet Partisi milletvekillerinin desteğiyle Anayasa Mahkemesi başkanı iken Meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilmiş olan Ahmet Necdet Sezer üç partili koalisyon hükümetinin yolsuzluk iddialarının üzerine gerekli ciddiyetle gitmediği görüşündeydi.
Devlet Denetleme Kurulu’nu, kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu‘na (TMSF) devredilmiş özel bankalarla ilgili denetleme konusunda görevlendirdi Sezer.
Bu gelişmeden nedense iktidar cephesi rahatsız oldu.
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 19 Şubat 2001 tarihli toplantısında bu rahatsızlık kavgaya dönüştü.
Milliyet’te Serpil Çevikcan’ın toplantının ertesi günü (20 Şubat 2001) çıkan ‘Köprüleri attılar’ başlıklı yazısında kavga şöyle aktarılıyor:
“Ahmet Necdet Sezer: Ben yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışıyorum, siz beni engellemeye çalışıyorsunuz. Beni küçük düşürüyorsunuz. Kamuoyu önünde beni yıpratmaya çalışıyorsunuz. Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz. Bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz. (Elindeki Anayasa’yı Ecevit’e doğru fırlatarak) Yolsuzluklarla mücadeleye devam edeceğim.
Bülent Ecevit: Bitti mi?
A. N. Sezer: Hayır, bitmedi. Yargıyı emrinize almışsınız, yasamayı baskı altına aldınız. Yolsuzluk yapanları kayırıyorsunuz. Yolsuzluk yaptığı söylenenler hâlâ kabinede.
Hüsamettin Özkan: (Sezer’in cümlesi bitmeden ayağa kalkarak) Nankörlük ediyorsunuz. (anayasa kitapçığını geri atarak) Bu üç lider sizi Cumhurbaşkanı seçti. Kendinizi ne sanıyorsunuz? Esas hükûmetin mücadelesini engelleyen sizsiniz.
B. Ecevit: (ayağa kalkarak) Bu şartlar altında daha fazla çalışamam. (Salonu terk eder.)”
Cumhurbaşkanı Sezer’in “Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz. Bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz” cümlelerini sarf ettikten sonra elindeki anayasa kitapçığını Ecevit’e doğru yollaması, evet, o olay, 20 küsur yıl önce, büyük bir krize sebep olmuştu.
Günümüzde de siyasilerin ağzından en sık çıkan sözcük ‘anayasa’, bereket kimse karşı tarafa küçük veya büyük anayasa kitabı fırlatmıyor.
Oysa aslında konuya ilişkin görüş açıklayan herkesin mutlaka yapması gereken, konu hakkında görüş açıklamadan önce, anayasa metnine göz atmasıdır.
Sonuçta, devlet aygıtı içerisinde yer alan herkesin ve her kurumun hak ve yetkileri, o metinde açık-seçik yazılı.
Meclis’te anayasada öngörülen sayıda milletvekili birleşebilirse yeni bir anayasa yapabilirler veya mevcut anayasanın bazı maddelerini değiştirebilirler; sayıları ancak halkoylaması yoluyla bu değişikliği gerçekleştirmeye yetiyorsa, halka da başvurulabilir.
Ancak o zamana kadar, herhangi bir ihtilafta, başvuru mercii mevcut anayasadır.
İleride bu günlerde yaşananları yazacaklar, benim şimdi Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Özkan’ı andığım gibi, günümüzün politikacılarının anayasa konusundaki tavırlarını hatırlayacaklardır.
Tarihe de geçecektir bugünlerde söylenenler ve yazılanlar…
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.